Prof. Dr. Mustafa ALICI “varlık algısı”, “mekan algısı”, “insan algısı” ve “ilah inancı” kapsamında Doğu ile Batı arasında karşılaştırma yaparak İslam medeniyet algısını betimledi. ALICI, Doğu derken Çin, Hint ve Japon medeniyetlerini kastettiğini, Batı derken de Yunan ve Roma medeniyetlerini kastettiğini ifade etti. Batı medeniyetinin “varlığı”, Doğu medeniyetinin de Ruh’u ön plana çıkardığını; İslam medeniyetinin ise sağındaki “varlığı” öne çıkaran Yunan medeniyeti ile solundaki “ruhu” ön plana çıkaran Hint ve Uzak doğu medeniyetini kucaklayan bir medeniyet anlayışına sahip olduğunu vurguladı.
Prof. Dr. Mustafa ALICI: ”Dinler Tarihi, bir yönüyle kültürel sistemler tarihidir, medeniyetler tarihidir. Medeniyetler, onları yaşayanlar için mutlak doğrudur ve günlük hayatta karşılıkları vardır. Yaklaşık çeyrek asırdır medeniyetleri çatıştıran huntingtonun (Medeniyetler çatışması) teorisi veya son zamanlardaki uluslar arası toplumun öne çıkardığı Medeniyetler ittifakı oluşumları gibi ayrıştırıcı veya birleştirici çabalar bulunmaktadır. İslam medeniyeti ise diğer medeniyetlerin kavşak noktasında bulunan, uzlaştırıcı, aktarıcı, islah edici ve dönüştürücü bir yaklaşıma sahiptir
Doğu medeniyetleri derken; Hint alt kıtası ve Uzak doğudaki medeniyetleri; Batı medeniyeti derken Yahudi- Hıristiyan gibi ikili monoteist blok ile greko-romen kültürle yoğrulmuş Pagan Avrupa kültürleri ve onun uzantılarından oluşan medeniyeti kastediyoruz.
Bir milletin düşünce, davranış ve yeteneklerinde ortaya çıkan Medeniyet kavramının yapıtaşları olan varlık, mekan zaman, insan, bilim, aynı zamanda medeniyetin yaklaşım tarzını bize sunar. Söz gelişi Hint Doğu medeniyetleri için “zaman, dairesel/sirkülerdir; sıfırı hint medeniyetine borçluyuz. Ruhun beden çarkında kısır döngüsünden kurtulup sonsuz huzura erişmesini sağlar. Batı medeniyeti için ise zaman lineerdir. Doğrusal bir çizgide basitten karmaşığa doğru, homojenlikten heterojenliğe doğru gider. İslam medeniyetinin zaman algısı ise ruhani açıdan sirküler maddi açıdan ise tekamülcü yani lineerdir. Dosdoğru yol üzerinde kendisini tekamül etme telaşındadır. Mesela yolda giden arabada tekere bakan Hind medeniyeti, arabaya bakan Batı, yol ve arabaya bakan ise İslam medeniyetinin kendisidir. Yine sıfır rakamını hind dünyasından alıp onu matematikte lineer/doğrusal hale dönüştüren matematikte bir ilerleme içine giremeyen Roma rakamlı batı medeniyeti, sıfır gibi hem her şey hem de hiçbir şey olan” bir rakamı İslam medeniyeti batıya kazandırmıştır. Halbuki bu tavrıyla Batı medeniyeti bir kapris, kıskançlık ve rekabet medeniyeti haline bürünmüş dolayısıyla olgunlaşmayı değil, bitirilmemiş bir proje olarak kalmayı kendi mevcudiyetinin bir garantisi saymıştır.
Doğu medeniyetleri barış konusunda sakinliği sükûneti iç devinimi tamamlamayı düşünürken Batı, tüm dünyaya barışı getireyim derken insanları pasivize eden bir anlayışı savunmaktadır. İslam medeniyetinde kişinin barış içinde olması için iç huzur ve barıçcıl bir bedene sahip olması yetmez. İslam’a göre barış hareketlidir. Barışı yapmak demek tesis etmek yaymak hareketlendirmek ve barış yapıcı olmak gerekir. Müslüman kelimesinde bireysel olarak sonsuza teslimiyet sosyo- kültürel açıdan ise barışı götürmek ve karşıdakine güven ve barış insanı olduğunu göstermek yatar. Zira İslam medeniyetine göre barış bir özgürlük sorunudur. Sonsuz varlığa tapan inanan, Sonsuz Varlığa köle- kul olan sonlu fani bir insan, varlık olarak özgürlüğün kıymetini bilir ve diğer fanilere özgürlük verir.
Medeniyetler bağlamında İslam’ın orijinalliği şöyledir; TEOLOJİSİ SADEDİR: Hz. Peygamber, karmaşıklaşan ilah fikrini ve teolojiyi çok sade ve ihlaslı hale dönüştürdü nettir. İhlas suresi bize bu sadeliği verir. Doğmamış doğrulmamıştır. RUHBAN SINIFI YOKTUR. Hz. Peygamber, ruhban sınıfını ortadan kaldırdı. Dinde insan unsuru olunca ruhbanlık ortaya çıkar ve din antropolojik hale gelir. Bunun yerine insan ile Allah, arasında aracılık yapmak üzere aklı yerleştirmesi çok modern bir tavırdır. İslam medeniyeti aynı zamanda GERÇEK DİN- GELENEK AYIRIMI YAPMIŞTIR. Hz. Peygamber, kendi dönemini överek gelenek ile gerçek din arasındaki ayırımı yaptı gerçek ideal İslam gelecekte değil geçmişte yaşanmıştır. En güzel model, asr-ı saadet dönemidir.
Medeniyetlerin dua ve ibadet anlayışları da mukayeseye muhtaçtır. Söz gelişi antik dünya için ibadet danstır. Yahudi- Hıristiyan kıyam, Çin medeniyeti rukuyu Hind medeniyeti yogayı öne çıkarır. Biz aslında ; Kıyamla, dik durmayı, halkın diliyle omurgalı olmayı insanın diğer canlılar içindeki asli duruşu ifade ederken omurgalı olmayı ve yeryüzündeki efendiyi dengeli hale getirir. Yine Ruku: tıpkı Çin kültüründeki gibi atalara, doğaya saygıyı, hürmetli oluşu, kainattaki muazzam azamet karşısındaki derin huşuyu ifade eder. Secde: tıpkı İran kültürünün anlamlandırdığı gibi azametli nurun nara dönüştüğü ilahi aşk karşısında bedensel hazlardaki hiçliği, toprakla buluşmayı, alçak gönüllü oluşu anlatır. Yoga yerine Tahiyyat ile tıpkı Hint yoga eksersizlerinin ideali olan iç huzuru yakalamayı, derin enfüsi düşünceyi, bedensel mükemmelliği, hareketsiz olarak kendi ruhunu, dinginliğini hatırlar ve tüm insanlara esenlikler barış diler. Sonuçta Müslüman, günde beş kez tekrarladığı namazla ben insanım diye haykırır ve öncelikle kendisine hatırlatır.
Netice olarak Medeniyetimiz a. İlahi vahyin bakiyesi, b. Müslüman düşünürlerin tecrübelerinin avam ve havas tarafından oluşturulan bir hasılasıdır. c. Hem “şey” (İslam’ın neliği), hem “olgu” (nasıllığı) hem de Kur’an’ın ve Sünnetin mükemmel bir yorumudur (niçinliği). Medeniyetimiz olan bu zengin irfanımıza ve hasılamıza (harsımıza) güvenmeli daima ona ram olmalıyız.” dedi.
Konferansa Siirt Valisi Mustafa TUTULMAZ, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Galip BAKIR, Siirt İl Emniyet Müdürü Metin ÖZKAN, Siirt İl Müftüsü Faruk ARVAS, İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cemalettin ERDEMCİ, Prof. Dr. İhsan Süreyya SIRMA, Genel Sekreter Yrd. Doç . Dr. Adnan MEMDUHOĞLU, çok sayıda akademisyen ve öğrenci katıldı.
Konferans plaket töreninin ardından sona erdi.