Zamana hükmetmeyi öyle çok isterdim ki…Mesela ilk anne deyişimi ,biraz heyecanlı biraz da ürkek adımlarla okula attığım ilk adımı, yüreğime kondurulan ilk buseyi ve başaramazsın diyenlere inat başarıya ulaştığım ilk anı ölümsüz kılmayı öyle çok isterdim ki… Ama ne yazık ki şimdi zamanın efendisi değil de sadece kölesi olduğumuzu hazin bir tabloyla resmettiğimizi görüyorum. Zaman, bir kelebeğin avuçlarından kayıp gitmesi kadar çabuk geçer. Onu yakalamaya ne iktidar hırsın ne Karun kadar zengin saltanatın ne de kuş kadar hafif yüreğin yeter! Yapmak isteyip de yapamadıklarına zamansız bir bakış atarken aslında, ne kadar vasat bir zihniyetin yorgun yolcusu olduğunu anlarsın. Zamana sığdırdıklarımızdan ziyade sığdıramadıklarımıza hayıflanırız .Hani ekstrem bir durumla karşılaştığımızda o anın tadını çıkarmak yerine fotoğrafını çekerek anı ölümsüzleştireceğimizi düşünüyoruz ya işte bu ,külliyen yalan! Çünkü aslolan ,o an içinde bulunduğumuz zaman diliminden aldığımız hazdır ve mutluluk, yıllar sonra açtığımız tozlanmış bir fotoğraf albümünde değildir, kendimizi kandırmayalım. Ünlü Latin edebiyatçısı Hortoius ‘un da dediği gibi” Carpe diem!”;yani” Anı yaşa!” İşte biz insanlar ,bu sözü hayatımızın köşe taşlarına oturtmalıyız .Aksi takdirde rüzgarın önündeki bir yaprak gibi meçhule giden son gemi olabiliriz.
Zaman, tren raylarında dört nala koşan hoyrat bir vagondur. Ya zamana yolculukta bu trenin makinisti olursun ya da ilk durakta çaresizce el sallayan zamansız bir yolcu!