Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “Biz milletimizin sesi olarak Ankara’da hür bir seda ile muhtıralara karşı dimdik durduk. Anayasadaki ayıpları kaldırdık. Yargının ve hukukun yolunu onlara açtık. Bundan sonra Türkiye’de böyle işlere teşebbüs edenler karşılarında yine milleti bulacaklardır” dedi.
Bozdağ, AK Parti Siirt İl Danışma Meclisi toplantısında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin darbelerle hemhal olmuş bir ülke olduğunu söyledi.
Darbelerin sadece cumhuriyet döneminde yaşanmadığına işaret eden Bozdağ, “Osmanlı dönemine baktığınız zaman padişahların hal edildiğini yani tahttan indirildiğini, boğulduğunu, öldürüldüğünü hep görürsünüz. Vezirlerin yani bakanların, veziriazamların ve sadrazamların bugünkü karşılığı başbakanların tahtan indirildiğini, idam edildiğini, ‘kelle isteriz’ diye nara atan Yeniçeri iradesine teslim edildiğini görürüz” diye konuştu.
Bozdağ, darbe meselesinin sadece bugünün meselesi olmadığını belirterek şöyle devam etti:
Cumhuriyet dönemine baktığınız zaman 1950’ye kadar tek başına bir iktidar var. Aslında her şeye egemen bir Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı var. İl Başkanlarının vali olduğu ve ilçe başkanlarının kaymakam olduğu her şeye egemen bir yapı var. Onun için de o dönemde farklı bir tasarrufu görmüyoruz. Ne zamanki 1950 yılında çok partili siyasal hayata geçti o zaman siyasi rekabet de başladı. Milletin iradesiyle, siyasi program, fikir, projeyle mücadele edemeyenler merhum Menderes’e geldiği günden itibaren hukuk dışı yolları kullanarak devletin başka alanlarını, güç ve imkanlarını meşru iktidarın karşısına büyük bir çabanın içerisinde oldular. 1960 ve askeri darbe oldu. Adnan Menderes ile iki bakan idam sehpasına götürüldü. Türkiye kaybetti, aziz milletimiz kaybetti ama arkasından çok ilginç sayın İsmet İnönü’nün başında olduğu hükümet bir karar çıkardı ve dedi ki ’27 Mayıs günü Anayasa ve Hürriyet Bayramıdır.’ Türkiye, darbenin yapıldığı günü, 12 Eylül 1980 darbesine kadar anayasa ve hürriyet bayramı olarak kutladı.”
– “Muhtıra hem parlamentoda hem de senatoda okundu”
Bozdağ, 12 Mart 1971 muhtırasında Türkiye’nin daha kötü bir tabloyla karşı karşıya kaldığını, askerin inip tankı, topu ve tüfeğiyle idareye el koymadığını anımsatarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama bir muhtıra yayınladı. Dönemin cumhurbaşkanına ve dönemin meclis başkanına da bu muhtırayı gönderdi. O zaman iki meclisimiz vardı, biri Türkiye Büyük Millet Meclisi, biri Cumhuriyet Senatosu. Muhtıra hem parlamentoda hem de senatoda okundu. Kimsecikler itiraz etmediler, herkes kafasını eğdi aşağıya muhtırayı dinlediler ve salondan ayrılıp gittiler. Siyaset muhtırayı içine sindirmiş, hazmetme kapasitesi çok üst noktada olmuş bir durumda. ‘Hayır’ diyemiyor, ‘Burası milletin meclisi sen kimsin’ diyemiyor, ‘Bunu burada okutmayız’ diyemiyorlar. Muhtıraya teslim oluyor ve daha da kötüsü parlamento muhtıranın kılıcına dönüyor. Onlar emrediyorlar millet meclisi ve cumhuriyet senatosu onların emrettiği yasaları takır takır çıkarıyorlar. Böyle bir dönemi gördük.”
Türkiye’nin emir komuta silsilesiyle 12 Eylül 1980 darbesini yaşadığını anımsatan Bozdağ, bu dönemde 50 insanın darbe yasalarıyla idam edildiğini dile getirdi.
Bozdağ, 28 Şubat sürecinin yıl dönümü nedeniyle şu değerlendirmede bulundu:
“28 Şubat milletin iradesiyle iş başına gelmiş Refah-Yol Hükümeti, Milli Güvenlik Kurulunun aldığı tavsiye kararı çerçevesinde yeni bir darbe iradesine sahip oldu. Buna post modern darbe adı verildi. Doğruda askerin gönderdiği bir muhtıra yok, doğruda emir komutayla yönetime el koyma yok. Bir karar ve o kararla bütün yönetimi ve parlamentoyu ele geçirme harekatı var. Bunun karşısında direnen bir insan Necmettin Erbakan var. Allah gani gani rahmet etsin.”
– “367 kararı”
AK Parti’den birinin cumhurbaşkanı olmaması için akla hayale gelmedik şeyler yapıldığını aktaran Bozdağ, “Cumhuriyet mitingleri, Danıştay saldırısı, 27 Nisan bildirisi, 367 kararı ve neler oldu neler. Ama dikkat buyurun bu sefer Ankara’da milletin iradesini canı pahasına koruyacak olan, ona halel getirmeyecek yiğit kadrolar ve onların gündemi Recep Tayyip Erdoğan vardı. 28 Şubat’ın hemen arkasından ‘Herkes haddini bilecek’ dendi, ‘Herkes yerini bilecek bu emanet bize aittir. Biz bu emanete halel getirmeyiz’ diyerek milletin iradesine sahip çıkıldı. Onun için muvaffak olunamadı.”
“27 Nisan bildirisi yetmedi o zaman da Anayasa Mahkemesi vardı şimdi de var. Kamuoyu algısını anayasa ve hukuktan daha fazla önemseyen bir mahkeme olduğu zaman anayasa ile hukuku çiğnemek en yüksek mahkemeler için de kolay olabiliyor” diyen Bozdağ, şöyle konuştu:
“O dönemde müthiş bir kamuoyu baskısı var. Derin güçlerin, kendilerini milletin üzerinde görenlerin baskısı var. 367 kararını verdiler ve ‘Ne yapar geri adım atar bizim dediğimiz olur’ dediler. Geri adım atıldı mı? Hayır! Anayasayı değiştirdik, milletin cumhurbaşkanını seçme hakkını getirdik. Seçim kararını aldık ve Siirtlilerin huzuruna geldik. Aziz milletimize dedik ki ‘Bize sahip çıkın’. Hukukun, demokrasinin ve milli iradenin önüne hem de anayasayı kullanarak cübbeli hukukçular, rütbelilerle beraber taş koydular. Gücümüz yetmedi, yardım edin bu taşları atalım diye Allah’ın izni ile aziz milletimiz yüzde 47 bir güç patlaması yaptı. Sizin istediğiniz sayın Gül’ü cumhurbaşkanı seçti. Milletin dediği Ankara’da iktidar oldu. İlk defa çok partili siyasal hayata darbe heveslilerine milletin iradesi üzerine ipotek koymak isteyenlere ‘Hayır’ diyen şapkasını alıp gitmeyen ‘Ben buradayım’ diyen bir siyasi irade ortaya çıktı. Bütün darbeler başarılı olduysa bunun karşısında milletin kendine verilen emanete sahip çıkmayan, çıkamayan ve cesareti göstermeyen siyaset kurumunun da sorumluluğu vardır. Bu işi yapmak isteyenlere yargının yolunu gösterseler, hesabı sorsalar ve sordursalardı başarılı olamazlardı.”
Menderes’e “darbe çalışması yapılıyor” diye nice istihbaratlar geldiğini aktaran Bozdağ, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’tan sonra da gereği yapılmadığını ve darbe yapanlara ve muhtıra verenlere soruşturma açma cesaretini bu ülkenin savcılarında gösteremediğini savundu.
Adalet Bakanı Bozdağ, 12 Eylül darbesiyle ilgili anayasanın geçici 15. maddesi nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılamadığını ama 28 Şubat post modern darbesiyle ilgili anayasa engeli olmadığına işaret ederek, şunları kaydetti:
“Niye soruşturmadılar? Bu bir iklim meselesi aynı zamanda sadece cesaret meselesi değil. Ne yaptık? Biz sizden aldığımız güçle darbe yapanlara ‘Onlar hakkında hukuki mesuliyet yüklenemez’ diyen, onlar hakkında ‘Soruşturma ve kovuşturma yapılamaz’ diyen anayasanın geçici 15. maddesini yürürlükten kaldırdık ve darbecilerin hepsini adaletin önüne getirdik. Millet adına hesap sorduk ve hesap vermediniz halen. 12 Eylül askeri darbesini yapanlar Kenan Paşa dahil o dönemin kudretli komutanları, darbecileri mahkemeye gelip hesap vermeye başladılar mı? İddianame tanzim edildi mi? 28 Şubat post modern darbesini yapanlar yargıya geldiler mi? Hesap vermeye başladılar mı? Yargılanıyorlar. İşte mesele bu. Milletin iradesine korkaklar sahip çıkamazlar, endişeli siyaset yapanlar sahip çıkamazlar. Cesur olanlar, ‘Allah’tan başka kimsenin önünde eğilmem benim arkamda, davamda Siirtliler var’ diyen yiğitler bakın nasıl sahip çıkıyorlar.”
AK Parti iktidarları döneminde yapılan en önemli demokratikleşme adımının darbecilere karşı milletin sesini yükseltmek olduğunu vurgulayan Bozdağ, “Biz milletimizin sesi olarak Ankara’da hür bir seda ile muhtıralara karşı dimdik durduk. Anayasadaki ayıpları kaldırdık. Yargının ve hukukun yolunu onlara açtık. Bundan sonra Türkiye’de böyle işlere teşebbüs edenler karşılarında yine milleti bulacaklardır” diye konuştu.
– “Sadece dik duruş yetmez eserlerini de ortadan kaldırmak gerek”
Bozdağ, hükümetleri döneminde pek çok darbe teşebbüs olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:
Hem Gezi hadiseleri ve hem de 17-25 Aralık paralel çetenin ortaya koyduğu yargı, emniyet içerisindeki bir takım bu milletin anayasasına ve hukukuna sadakati olmayanlar elliyle yürüttükleri, hukuk eliyle kirli operasyonları karşısına yine milletin iradesine biz sahip çıktık. Allah’ın izniyle bundan sonrada sahip çıkmaya devam edeceğiz. Sadece bunlara karşı dik durmak yetmez, bunların ortaya koyduğu eserleri de ortadan kaldırmak gerekiyor. Devletini her geçen gün daha güçlü bir şekilde tahkim ederek, yolumuza devam edeceğiz. Milletimiz de devletimiz de daha güçlü olacak. Darbelerle ilgili mevzuatı hukukumuzdan temizlemek konusunda da büyük gayretler ortaya koyduk. Binlerce genelge ve yönetmeliği, yürütmeyi kaldırdık. Pek çok darbe yasasını biz değiştirdik. Askeri iç hizmet kanunu 35. maddesi ki her darbeye gerekçe yapılırdı. Darbeye gerekçe yapılamayacak şekilde onu biz değiştirdik. Bizden önce bunları kimse gündeme getirip konulmaya dahi cesaret edemiyordu.”
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, “1982 Anayasası darbe yasaların anası olan yasadır. Türkiye bu anaya yasa yürürlüğe girdiği günden beri kurtulmak için mücadele ediyor” dedi.
Siirt İl Kültür Merkezinde düzenlenen AK Parti Siirt İl danışma toplantısına katılan Bozdağ, bugün 28 Şubat’ın yıl dönümü Türkiye darbelerle hemhal olmuş bir ülke, dünyada en fazla darbeler yapılan ülkeler sıralamasına baksanız Türkiye ilk 3. içerisinde her daim kendine yer bulabildiğini söyledi.
Türkiye’nin gündeminde artık yeni anayasa olduğunu belirten Bozdağ, şöyle konuştu:
“Çünkü 1982 Anayasası darbe yasaların anası olan yasadır. Türkiye bu anaya yasa yürürlüğe girdiği günden beri kurtulmak için mücadele ediyor. Bugün 1982 Anayasasının kaldırılması gerektiğine inanmayan hemen hemen yok denilecek kadar insan vardır. Herkes 82 anayasasının kaldırılmasını yerine yeni bir Anayasa yapılmasını arzu ediyor. Siyasi partilerde seçim beyannamelerinde yeni anayasa konusundaki iradelerini ortaya koydular. Parlamentoya da uzlaşma komisyonu 24 nci dönemde kuruldu. Ancak başarılı olamadı. 26 ncı dönemde Anayasa mutabakat komisyonu kuruldu o daha işe başlamadan CHP’nin haksız tutumu nedeniyle işe başlamadan dağılmak zorunda kaldı.”
– “Bir üye hayır derse o anayasa maddesinin kabulü mümkün olmuyor”
Bakan Bozdağ, Meclis başkanı yeniden anayasa komisyonu çalıştırma gayreti içerisine girdiğini söyledi.
Anayasa uzlaşma komisyonu bütün partilerden eşit sayıdan üye ile oluştuğunu belirten Bozdağ, “Oy birliği ile karar alınıyor. Yani partilerden herhangi birisini bırakın tek bir üye hayır derse o anayasa maddesinin kabulü mümkün olmuyor. O zaman buradan Siirt’ten soruyorum, peki oy birliği ile karar alındığına göre AK Parti dışındaki diğer partilerin çoğunluğu olduğuna göre onların istemediği bir madde yeni anayasada mümkün olmadığına göre CHP’nin ben şunları konuşmam, şunları tartışma ve şunlar olursa ben bu masada yer almam demesinin bir manası var mı? Eğer konuştuğun ve müzakere ettiğin zaman AK Parti’nin oyları anayasaya yeni madde olarak onu koymaya yetiyorsa o zaman ben bu işe yokum diyebilirsin. Ama oybirliği gerekiyor, sen evet demeden bir değişiklik veya da yenileme imkanı zaten yok” ifadesini kullandı.
“Başkanlık sistemine karşımısın, karşı olabilirsin buyurun tartışalım konuşalım sen parlamenter sistemini anlat ben başkanlık sistemini anlatayım müzakere edelim sonradan yeniden oylama yapalım yok bunlar konuşmaktan korkuyorlar” diyen Bozdağ, şöyle devam etti:
“Çünkü kendi fikirlerine ve kendi projelerine güvenmiyorlar. Projesine güvenen tartışmadan ve müzakere etmekten çekilmez. Buradan çok net olarak söylüyorum Cumhuriyet Halk Parti’sinin bu tutumu 1982 anayasasının ömrünü uzatma ve uzattırma tutumudur. Bu anayasanın ortadan kaldırılmasını önleme ve yeni anayasanın yapılmasına engel olma tutumudur. Eğer samimiyseniz masada oturacağız ve her şeyi konuşacağız. Sonuçta beraber karar alacağız. Mutlak çekilmenin ve korkmanın kimseye faydası yok. Bu anayasanın pek çok maddesi değişti 7 defa değişiklik yapıldı. Yüzden fazla maddesinde değişiklik var. Bu değişiklikler Anayasanın her şeyini bozuyor. Ayarını da bozuyor bütünlüğünü de bozuyor. Türkiye bu anayasayı değiştire değiştire inan hak ve özgürlüklerini daha güçlü bir hale getiremez. Türkiye değiştire değiştire bu anayasadaki darbeci ruhu yok edemez. Artık gerekli tek şey var bu anayasayı tarihe havale edip yerine milletin temsilcilerin kendilerini hür olarak his ettiği bir ortamda hazırladığı yepyeni bir anayasa yapmalıdır.”
Bakan Bozdağ, mutlaka yeni anayasayı hep beraber yapılması gerektiğini belirterek “Umarım ki muhalefet partileri bu noktada samimi bir gayreti içerisine gerçekten girerler. Aksi takdirde bu yeni anayasa meclis yapamaz demektir, darbeciler geliyor anayasayı istedikleri gibi yapıyorlar. Eskiyi kaldırıp atıyorlar ama milletin temsilcileri geliyor parlementoda bir anayasa yapamıyorlar. Eski anayasayı tarihe havale edemiyorlar, böyle bir şey olur mu? darbecilerin yaptığını, yaptırdığını, milletin temsilcileri neden yapamaz, bal gibi yapar. Ama maalesef bazı hastalıklı kesimler var onlar da ‘bu meclis yeni anayasa yapamaz’, niye yapamazlar? Kurucu irade varmış ta o iradeyi değiştiremezler, kuruluşu irade 1980 darbesini yapanların iradesimidir? Kurucu irade, 1960 darbesini yapanların iradesi mi? Kurucu irade 1961 anayasasını yapanların iradesidir, öbürleri kurucu iradeyi tanımayan ve reddedenlerin iradesidir. Öyleyse biz kurucu iradeye de sadık kalarak yeni anayasayı pekala yapabiliriz. Darbecilerin iradesine sadakati bizden beklemeyin, ha siz sadakatliyseniz o ayrı bir iş ama bu meclis yeni anayasa yapabilir, anayasamıza göre de yapabilir, milletimize göre de yapabilir, demokrasiye göre de yeni anayasa yapabilir”dedi.
AK Parti Hükümeti döneminde sadece darbe mevzuatı, darbe zihniyeti, vesayet anlayışlarıyla mücadele edilmediğini belirten Bozda, yeni anayasayı hayata geçirme konusunda samimi irade ortaya konulmakla kalınmadığını aynı zamanda demokratikleşme konusunda ciddi adımlar atıldığına vuru yaptı.
Türkiye’de kimliklerin üzerinde olan bütün baskıların red, inkar ve asimilasyon politikalarının Ak Parti iktidarları döneminde son bulduğunu belirten Bozdağ şöyle konuştu:
“Bizden önce bu ülkede bir Arap kardeşim göğsünü gere gere kimliğini söyleyemiyordu, bir Kürt kardeşim bunu ifade edemiyordu, bir alevi kardeşim bunu ifade edemiyordu ama bu gün Türkiye’nin her yerinde kimliklere Hürriyet gelmiş ise, baskı kalkmışsa bunun ana nedeni Ak Parti hükümetlerinin ortaya koyduğu samimi demokratikleşme iradesi ve akli selimi adımlardır. Hükümetlerimiz döneminde, baktığınız zaman Türkiye’nin herhangi bir üniversitesinde Türk dili ve edebiyatı bölümü var mıydı? Yoktu, peki ben Siirtlilere soruyorum o günlerde Türkiye’nin üniversitelerinde Kürt Dili ve Edebiyatı öğretmenliği bölümü açılacak dense inanırmıydınız, okullarda Kürtçe öğretmenleri olacak, Milli Eğitimin kadrosunda olacak, hazineden maaş alacak denseydi inanırmıydınız? Bakın şimdi Milli Eğitimin okullarında Kürtçe seçmeli ders var, özel eğitim kurumlarında Kürtçe ile Arapça ile eğitim verilebilecek dense inanırmıydınız? şimdi var. Televizyonlar 24 saat canlı yayın yapacak, devletin kontörlündeki TRT 24 saat canlı yayın yapıyor, TRT Arapça 24 saat canlı yayın yapabiliyor yani o kapasitede. Özel pek çok televizyon var. Bunlar 2002’de önce Türkiye’nin konuşmaya cesaret edemediği konular. Ama bugün Türkiye’nin normalleri arasında geldi. Bazıları şunları söyleyebilir ‘ya bunlar zaten olacaktı, şöyle olurdu, böyle olurdu’ derlerdi. Emin olun Ak Parti olmasaydı Türkiye’nin siyaseti bunları daha konuşmaya cesaret dahi gösteremezdi.”
– “PKK dahil ne kadar yer yüzünde terör örgütü varsa hepsi taşerondur”
Türkiye’de terör bitsin, kan dursun, kardeşlik daimi bir şekilde tahkim edilmiş olarak bu ülkenin geleceğinde var olsun diye Cumhurbaşkanı tarafından defalarca “baldıran zehiri içerim, yeter ki bu mesele hallolsun” dediğini hatırlatan Bozdağ, samimiyetle, cesaretle adımlar attıklarını ve Türkiye’nin dört bir yanında bu konuların özgürce konuşulmasını sağladıklarını söyledi.
Millet AK Parti’ye sadece ekonomi yücelsin diye değil, terör bitsin diye oy verdiğini aktaran Bozdağ şöyle devam etti:
“Kanı, gözyaşı, şiddeti de durdurun diye bize oy veriyor. Bizim vazifemiz bir yandan ekonomimizi iyileştirirken, bir yandan ülkemizin alt yapısını, üst yapısını inşa ederken öte yandan terörü de sonra erdirmek. Türkiye’nin içerisinde yaşanan olumsuzlukları da ortadan kaldırmak bizim ana vazifemizdir, biz samimi olarak adımlar attık. Bakın Habur’da provake edildi, arkasından ‘çözüm süreci’ diye yeni bir süreç başlattık. Oda birkaç yıl sonra yine başladılar, yine proveke edildi, yine ortalık kan gölüne çevrildi. Odasında uyuyan polislerin ensesinden kurşunlar sıkıldı, şehit edildi, ambulans çağrılıyor ambulansın ebesi, doktoru şehit ediliyor. Okullar bombalanıyor, hastaneler bombalanıyor, bankamatikten para çeken sivil veya rütbeli askerimiz şehit ediliyor. Karısının yanında alış veriş yapanlar şehit ediliyor. Allah aşkına böyle bir noktada siz Türkiye’nin Başbakanı olsanız, Türkiye’nin iktidarı, Hükümeti siz olsanız ne yaparsınız? Terör örgütüne bazı yerler talimat veriyor, çok inanarak ve samimiyetle söylüyorum, PKK dahil ne kadar yer yüzünde terör örgütü varsa hepsi taşerondur. Birileri onları kullanır, dini kullanan için din ölecek ve öldürecek adamları kandırmak için vasıtadır. Irkı kullananlar için ırk ölecek ve öldürecek adam devşirmek için vasıtasıdır. Ama emin olun bu silahları verenler, lojistik desteği yapanlar, parayı verenler düdüğü çalanlar onlar, onlar ne zaman düdük çalarlarsa herkes piyasada ortalık bambaşka bir noktaya gidiyor ve hepsi taşeron.”
– “Türkiye, her devletin yapması gerekeni yapıyor”
Sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin nedeni sivil vatandaşların zarar görmemesi için devletin yürüttüğü operasyonların uzun sürdüğünü hatırlatan Bozkurt, bu süreç içerisinde sivil vatandaşlar korunmuş ve bölgenin terörden ve teröristten, silahtan, şiddetten arındırılması konusunda önemli başarılar elde edildiğini söyledi.
“İnşallah ülkemizin her yeri huzur ve barış limanı olacak. Onun için çalışacağız, gayret edeceğiz, çabamızı ortaya koyacağız ve hep beraber bunu yapacağız” diyen Bozdaş, şunları ifade etti:
“Amerika’da bir yerinde dileyim ki Washington’da, Berlin’de veya Londra’da bir yerde mahalleye hendek kazıldı, çukurlar açıldı, barikatlar kuruldu, bombalı düzenekler kuruldu, eli silahlı teröristler oraya geldi vatandaşın kimliğini kontrol ediyor, devletin askeri, polisi, yangın olsa itfaiyesi oraya inemiyor ve Şimdi siz Amerika’sınız, Almanya’sınız veya Türkiye’siniz içinizden herhangi biriniz, hepiniz kendinizi de Türkiye
nin hükümeti veya Başbakanın yerine koyun ne yapacaksınız. Yani orayı bırakıp ‘peki madem siz hendek kazdınız, barikat kurdunuz, bombalar, düzenekler koydunuz, buraya kimseyi almayız dediniz’ eyvallah deyip bırakacakmısınız? Yoksa bir devlet olmanın gereğini yapıp o, çukurları, barikatları kaldıracak, orayı terörden, teröristten temizleyecek adım mı atarsınız? Vatandaşımızın can emniyeti yok, mal emniyeti yok, okullara saldırılıyor eğitim güvenliği yok, hastaneler gidilmesine engel olunuyor, sağlık güvenliği yok ve pek çok vatandaş terör örgütü tarafından infaz ediliyor ve devletin üzerine yıkılmaya çalışılıyor. Devlet ne yapsın, yapması gereken vatandaşının can ve mal güvenliğini saplamak, kamu düzenini tesis etmek, huzuru ikame etmek, eğitim, sağlık ve diğer bütün ihtiyaçlarının vatandaşımız tarafından özgürce yerine getirilmesini sağlamak, temel hak ve hürriyetlerin tam anlamıyla yaşanmasını sağlamak için tedbir almak ve o bölgeleri teröristten, barikattan temizlemek doğru. Türkiye, her devletin yapması gerekeni yapıyor ve bunu yaparken de sivil bir insanımızın dahi burnu kanamasın diye süreç işleniyor.”
– “Cenazeleri aldırlar götürüp mezbahaneye bıraktılar”
Örgütün cenazelere ilişkin yürüttüğü algı operasyonlarla ilgili konuşan Bozdağ şöyle devam etti:
“Bölgede zaman zaman haber yayınlandı ve şimdide yine yapılıyor. Cenazelerle ilgili haberler yapılıyor. Çok net söylüyorum, Adalet Bakanı olarak söylüyorum, cenazelerle ilgili bir durum söz konusu olduğunda adli bir durum olduğu için savcılık hemen olaya el koyuyor, bunlarla ilgili otopsi, adli tıp yapılması gerekenler adli tıp incelemesi yapılıyor, kimliği tespit edilen cenaze ailesine teslim ediliyor ve ailesi de onu götürüp defin işlemlerini yapıyor. Bakın uzunca bir zaman kimliği tespit edilenler aileleri almadı, neden alınmadı terör örgütünün baskısı nedeniyle alamadılar ve kaldı cenaze orda. O zaman yönetmenlik gereği kimin alması lazım?, yasal görev belediyede ve belediyenin alması lazım. Belediyeye alın diyorsunuz, belediye de almıyor. Bunun üzerine biz yönetmenliği değiştirdik. Öte yandan da hem gazetelerde, hem mecliste ve başka yerlerde ‘cenazeleri bize vermiyorlar’ diye propaganda yapıyorlar. Ya aile cenazelerini almıyor, belediye de almıyor. Yönetmenliği değiştirdik, dedik ki böyle bir durumda cenaze kimliği tespit edilirse aileye teklif edilir, almadığı zaman belediyenin yanında mülki amirler de bu cenazeleri defnedebilir. Arkasından bu yönetmenlik çıktıktan sonra cenazeleri almaya geldiler, aileleri teşvik etti terör örgütü, kendileri geldiler aileler cenazeleri aldılar. Bu sefer aileler cenazeleri aldırlar götürüp mezbahaneye bıraktılar. Yav insaf, hani bunların dirileri üzerinden bir siyaset yaptınız, ölüleri üzerinden de aynı şey yapıyorlar. Götürüp mezbahaneye koyuyorlar. Böyle bir şey olurmu. Biz hukuk devletinin kurallarına uymak sureti ile daha sonra yönetmenliği bir daha değiştirdik. Ve böyle durumda bunların üç gün içerisinde define imkan veren düzenleme yaptık. Şimdi de bunu söylüyorlar işte ‘Devlet, cenazeyi 3 gün içinde kimliği tespit edilsin edilmesin defnediyor’. Reddediyorum yok öyle bir şey, bunu kim diyorsa yalan söylüyor iftira ediyor. Bir kimlik tespiti bir sene bile sürse dahi defin işlemi olmaz.”
– “Hepimizin derdi Tahir Elçi’nin katillerini bulmak”
“Tahir Elçi, ‘barış’ derken, bir konuşmanın arkasından orada vuruldu ve hayatını kaybetti” diyen Bozdağ, şöyle devam etti:
“Hepimizin derdi Tahir Elçi’nin katillerini bulmak, kim öldürdü?, kimin silahından kurşun çıktıysa bunun tespit edilmesi bizim hedefimiz. Hükümet olarak ta biz kimin silahından bu kurşunun çıktığının bilinmesini istiyoruz. Nede? Çünkü burada bir terör saldırı var, ona karşı yapılan mukabele var ve bu mukabele sırasında rast gele mi kurşun isabet etti yoksa planlı bir şekilde mi kurşun isabet etti, kimin silahından çıktı, biz bunun ortaya çıkmasını istiyoruz. Kamu görevlilerin silahından çıkmışsa onunda, terörsitlerin silahından çıkmışsa onun, üçüncü şahısların silahından çıkmışsa onunda tespit edilmesini istiyoruz. Bakın ne oldu arkasından Cumhuriyet savcısı, Baş savcı vekilleri, Diyarbakır barosunun avukatları, olay yeri inceleme uzmanları merhumun vurulduğu gidip inceleme yapmaya başladılar, bir zaman sonra barikatların arkasındaki teröristler otomatik silahlarla, roket atarlarla olay yerini inceleyen savcılara, avukatlara, uzmanlara saldırdılar. Kurşunların geldiği istikamete zırhlı bir araba çektiler, kurşunları engelleyelim işimizi yapalım diye ama bu sefer uzaktan yapılan bir bombayla zırhlı aracı patlattılar. Dört tane polis orada yaralandı ve olay yerini inceleme imkanını maalesef bulamadık. Diyarbakır barosu avukatlarının her şeyin şahitliğinde oldu. Peki terör örgütü bu olayın delillerinin toplanmasından neden rahatsız, neden gerçeğin ortaya çıkmasına engel olmaya çalışıyor?, eğer rahatsız değilse delillerin toplanması sırasında herhangi bir saldırı yapılmaz, o deliller toplanılır, teknik incelemede kimin silahından kurşun çıktıysa veya olayı gösteren diğer deliller neyse bunlar toplanır ve kamu oyuna açıklanır, kim çıkarsa çıksın dosyada gizlilik kararı da yok avukatları da takip ediyor, herkes takip ediyor ama maalesef olayın aydınlatılmasını istemiyorlar. Neden çünkü ‘katilde devlet’ propagandası yapmak için bunun failinin meçhul kalması işlerine geliyor. Ne diyecekler ‘bak işte devlet aydınlatmak istemiyor’ ama asıl biz bunun gerçek failini bulmak için tekniğin ne imkanları varsa bunları da sona kadar kullandık, bundan sonra da kullanmaya devam edeceğiz.”